Kaynak: http://www.mimdap.org/w/?p=21787
2002 de bir köy kurulmaya başlanıyor Akhisar’da. Keskinoğlu Şirketler Grubu Manisa-Akhisar’da yaklaşık 100 dönüm kadar olan kendi arazileri içinde bir hayali gerçekleştirmeye başlıyorlar. “Güzel Ismayıl” olarak bilinen ve Keskinoğlu şirketlerinin kurucusu olan İsmail Keskinoğlu’nun 1900 yılında doğduğu Yunanistan’ın Drama kasabasına bağlı Ravika Köyü, bu projenin ilham kaynağı oluyor.

Dünya Gazetesi’nde 26 Haziran 2008 de Ahmet Çaldıran “Güzel Ismayıl” ve Ravika Köyü hakkında şöyle diyor:
”Sizi hiç görmedim. Tanıma fırsatım olmadı. Hakkınızda çok şey anlatıldı. Anlatılanları dinledikten sonra, sizi yazmadan olmazdı. Ruhi Su’nun enfes ses ve yorumuyla yıllarca dinlediğimiz ‘Drama’ türküsünün anavatanından, yıllar önce gelip Akhisar’a yerleştiniz.
Gezginliğinizin son durağı Akhisar’ı, kendinize vatan edindiniz. Artık, Akhisarlı’ydınız. Geriye dönüş mümkün değildi sizin için. Manisa’nın bu küçük ve şirin ilçesinde yaşamınızı idame ettirmek ve bu ilçeye yatırım yapmak sizin hayat felsefenizi oluşturuyordu. Yani, yaşadığınız yerden alıp, aynı yere yatırım yapmak sizin doğrularınızdı. Bu yolda bir adım duraksamadan yürüyüşünüze devam ettiniz. Her insan yaşamında zor anlar yaşar, bu bilinen bir gerçek. Fakat sizin yaşamınız daha da zordu! Hem yeni bir vatan, yeni bir yaşam tarzı ediniyorsunuz hem de ailenizi geçindirmekle yükümlüsünüz. Hayattan yılmamış olacaksınız ki, geriye değil hep ileriye dönük olarak yaşamınıza devam ettiniz.”


Köy meydanı ve muhtarlık
Mitolojiden Ravika’ya kadar gelirsek
Ravika Köyü ile ilgili olarak Keskinoğlu Şirketleri’nin sitesinde toplanan bilgiler şöyle: Yunan Mitolojisinin evi olan Olympos dağında toplantı vardı. Tanrıların Tanrısı, Kral Zeus, emir verdi, tüm Tanrılar toplanacaktı. Üç kardeş olan, Zeus, Hades ve Poseidon, Evreni pay edeceklerdi. Zeus, düzeltmek için, “gökyüzü ve dünyayı” istiyordu. Poseidon, “Denizi bana verin” dedi… “Yeraltı ve ölüm âlemi” Hades’e kaldı… Peki dediler, itiraz yoktu… Haber Tanrısı Hermes, durumu diğer Tanrılara bildirmek için, İda dağına çıkarak (Ayvalık yöresindeki Kaz dağı) borusunu kuvvetle üfürdü… Artık, Olympos’ta herkes biliyordu. Dünya paylaşıldı.
|
Devamını oku...
|
Yapı ve Sosyal Konut Vakfı (BSHF), Dünya Habitat Ödülleri’nin 2010 ayağı için girişimcilere çağrıda bulunuyor. Etkinliğe geçtiği günden bu yana güncel konut sorunlarına pratik, yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler arayan Habitat Ödülleri, dünyanın kuzey ve güney köşelerine olduğu kadar, başka coğrafyalara da taşınabilen veya uyum sağlayabilen projeleri keşfetmeye çalışıyor.
Öncelikle yalnızca projenin bir özetini kapsayan başvuruların değerlendirildiği, sonrasında ise projelerin detaylı olarak incelendiği ödül programı, iki aşamadan oluşuyor. Birinci aşamada değerlendirme komitesi tarafından seçilen projeler, yarışmanın ikinci aşamasına geçme hakkı kazanıyor. Ardından öncelikle bağımsız bir danışman grubu tarafından değerlendirilen ve sonrasında uluslararası jürinin karşısına çıkan projelerden bazıları, sonuç kararlarından önce değerlendirme gezileriyle de inceleniyor.
Dünyanın her hangi bir yerinde, konu problemine yenilikçi bir çözüm getirmiş olma iddiası taşıyan tüm bireylerin, organizasyon veya hükümet kurumlarının başvurabileceği ödül programına, birden fazla proje ile katılmak mümkün. Aynı zamanda her sene, bir önceki sene gönderilen ve seçilmeyen projeler, iyileştirilmesi ve geliştirilmesi olanağı göz önünde tutularak yeniden başvurabiliyorlar.
Dünya Habitat Ödülleri’nde değerlendirme kriterleri şöyle sıralanıyor:
|
Devamını oku...
|
ISTR Konferansı 7-10 Temmuz 2010’da İstanbul’da Düzenlendi
Sivil toplum alanında araştırma yapan akademisyen, enstitü, üniversite ve sivil toplum kuruluşlarını bir araya getiren Üçüncü Sektör Araştırmaları Birliği’nin (ISTR-International Society for Third Sector Research) 9. Uluslararası Konferansı 7-10 Temmuz 2010 tarihlerinde Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV) ve Kadir Has Üniversitesi ev sahipliğinde İstanbul’da yapılmıştır.
İki yılda bir dünyanın farklı bir şehrinde düzenlenen ISTR Uluslararası Konferansı’nda dünyanın önde gelen araştırmacıları sivil toplum alanında yaptıkları çalışmaları sunmaktadır. Bu boyutuyla ISTR Konferansı bu alanda mevcut durumun değerlendirilmesi ve sektörün geleceğine ve gelişmesine yönelik öneriler sunması nedeniyle dünyada bu alanın en önemli etkinliklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Konferans, sivil toplumun durumuyla ilgili vizyon sağlaması, uluslararası ilişkilerinin gelişmesi ve ülkemizde sivil toplumun tanıtılması açısından da önemli bir adım olmuştur.
Konferans Hakkında
- 2010 yılı teması “Krizle Yüzleşmek: Üçüncü Sektör ve Sivil Toplumun Karşılaştığı Güçlükler ve Fırsatlar” olmuştur.
- Konferans; devlet-sivil toplum ilişkileri, yönetişim-hesapverebilirlik, sosyal ekonomi, sosyal girişimcilik ve sosyal girişimler, kalkınma yardımları ve Güney-Kuzey diyaloğu, filantropi, gönüllülük, kurumsal sosyal sorumluluk, sosyal sermaye ve yoksulluk gibi başlıklara odaklanmıştır.
- Konferans programında 150 kadar panel, atölye çalışması ve sunum yer almıştır.
- Konferansa 70 ülkeden 600’e yakın kişi katılmıştır.
- Konferansa Türkiye’den yaklaşık 40 akademisyen, araştırmacı ve sivil toplum temsilcisi katılmıştır.
Açılış Oturumu
Konferansın ilk genel toplantısı ISTR Başkanı Mark Sidel, Kadir Has Üniversitesi Rektörü prof. Dr. Mustafa Aydın ve TÜSEV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Üstün Ergüder tarafından yapılan açılış konuşmalarıyla başlamıştır. Açılış konuşmalarının ardından Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı ve Nüfus Fonu Direktörü Thoraya Ahmed Obaid “Değişimin Aracı Olarak Kültür” konulu bir konuşma yapmış ve bu alanda Birleşmiş Milletler’in tecrübelerini aktarmıştır. Obaid; soru cevap oturumunda ise sektörler ve kurumlar arasında ortak çalışmanın önemine ve kültürün değişimiyle ilgili araştırmaların geliştirilmesi gereğine değinmiştir.
|
Devamını oku...
|
Kağıt ve endüstriyel üretim sebebiyle ormanların tamamen tükeneceği gerçeğinden hareket eden TEMA, orman tarımına başlıyor. Evliya Çelebi'nin ünlü Seyahatname'sinde Türkiye'nin ormanlarıyla ilgili olarak, "Kapalıçarşı'dan bir sincap kaçıp bir ağaca çıksa, ayağı yere değmeden Urfa'ya kadar gider" şeklinde bir benzetme yapılır.

Çelebi'nin hadiseleri biraz abarttığı doğru da olsa bu benzetme, bir zamanlar Anadolu'nun ne kadar geniş ormanlarla kaplı olduğunu anlatıyor. Oysa bugün İstanbul'dan Urfa'ya yaptığınız yolculukta sadece Bolu civarında ormana rastlanabiliyor. Tabii gördükleriniz de "doğal orman" olarak kabul edilen, başka bir ifadeyle kereste ya da endüstriyel üretime müsait olmayan ormanlar. Maymunun hiç yere ayak basmadan Urfa'ya gittiği ormanların nereye kaybolduğu ise meçhul.
|
Devamını oku...
|
Yazar: Hasan TORLAK
Ardıç ağacının Latince adının kaynağı olan “Juniperuse” kelimesi “Dik, katı ve sert” anlamına gelir. (1) Latince adının oluşturduğu algıda da olduğu gibi Anadolu kültüründe ardıç ağaçları genellikle kudretli ve egemen erkeklerle özdeşleştirilir. Bu benzetme aslında ardıç ağacı ile ilgili binlerce yıllık kültürel birikimin de bir sonucudur.
Tanrıların, imparatorların, kahramanların sembolü
Günümüzden 10.000 yıl öncesine dayanan neolitik Çatalhöyük evlerinin yapımında ardıç ağacı kullanılmıştır. Anadolu neolitik çağ yerleşmelerindeki evlerin ortasında ardıç ağacından büyük bir direk bulunurdu ve bu direk evin çatısını ayakta tutardı. Son yapılan araştırmalar sonucunda, bu ana direğin sadece evi tutmadığı aynı zamanda evin erkezindeki tanrıyı temsil ettiği öne sürülmektedir. (2) Neolitik çağ evlerinin ortasında yer alan kutsal orta direğin altına aynı zamanda ölen ataların kemikleri gömülürdü. Kalkolitik çağlarda mezarlar yerleşim yeri dışına çıktığında ardıç ağaçları da bu mezarların başına dikilmiş olmalıdır.
Hititlerin en özel ağaçlarından biri de ardıç ağaçlarıydı. Hitit kralı Arnuvanda’nın anıtmezarının başına her zaman yeşil kalan bir ardıç ağacının dikildiği bilinmektedir. (23) Aynı gelenek Osmanlı döneminde Efe mezarlarında da uygulanmış, ölen efenin mezarının başına ardıç ağacı dikilmiştir. (19) Bitkisel sürekliliğin kültürel sürekliliği beslediğinin en önemli kanıtını ardıç ağacının her dönemde mezar yapımlarında kullanılması ve önder nitelikli kişilerin mezarlarına dikilmesi göstermektedir. Aynı şekilde kaybolması kıtlığa neden olan Hitit Bitki Tanrısı Telipinu bulunduğunda Telipinu’nun önüne hep yeşil kalan bir ardıç ağacı dikilmekteydi. (24) Dolayısıyla kıtlık sona erip Hitit ülkesine bolluk ve bereket geldiğinde Hitit insanının Telipinu’yu temsil eden heykel ve tapınakların önüne ardıç ağaçlarını dikmiş olması muhtemeldir.
|
Devamını oku...
|
Bir çeşit yol tarifi vardı... Bir çeşit ev tarifi: "...oraya vardın mı sağa dön. Solda bir bostan göreceksin... doğruca git. Gene solda, köşede; önünde koca asırlık bir çınar ağacı, cumbalı, saray yavrusu bir konak... Sağda az meyilli bir yokuş... Vur o yokuşa! Aşağı-yukarı yüz adım ötede, sağda: bahçesinde salkımsöğüt; küçük, kuşyuvası gibi ahşap bir ev... 14 numara! Karşısında küçük bir bakkal var: Bakkal İbrahim Efendi... İşte o ev, Selvinaz Kalfa'nın evi..."
Bir çeşit gidiş vardı... Bir çeşit dosta gidiş: Yanları açık, tek yahut çift atlı sayfiye arabasına kurulurdunuz.
Yanınızda torununuz, ön tarafta damat bey...
Yaya bir saatle varılacak yola, sağı-solu seyrede ede yarım saatle varırdınız. Siz arabaya binerken arabacı yerinden iner, yardıma müheyya dururdu.
Varacağınız yere varınca "dur" dediniz mi, gene hemen yerinden allar, önünü kavuşturur, hizmete âmâde bir hâl alır; gerekirse tutunmanız için elini değil, "kolunu" uzatır; parasını alınca da "teşekkürler" eder, "hayırlar" dilerdi...
|
Devamını oku...
|
|
|